Kapı çalındı açtım. Karşımda o duruyordu, yanında oğlu.
Oğlunun yüzüne bakmadım. ‘Oğlum okulunu
bitirdi’ dedi. Müjde vermeye gelmişti. Bir şey demedim. Sadece yüzüne
baktım. Bir şey söylemesini bekledim. Yüzümün ifadesinden anlamadı. ‘Oğlunun bana bir özür borcu var’ dedim.
‘Önce özür dilemesini bekliyorum’
Bunu
beklemediğini anladım. Oğlu annesinin yüzüne bakarak bedeni ve mimikleri ile
‘özür dilemem’ dedi. Ben devam ettim: ‘Aylar
önce üstüme yürümüştü beni dövüşmeye davet etti. Beni dövecekti. Şimdi önce
özür dilemesini bekliyorum.’ Sesi titredi. Kapıma geldiklerine göre onları
içeri buyur edecektim. Sıcaklık gösterecek ve havayı yumuşatacaktım. Beklediğinin o olduğunu anladım. Birden patladı: ‘Geçmişe mi döneceğiz şimdi? Ailenin yaptıkları için özür dileyecek misin?’
Hiçbir şey söylemedim. Yüzüne bakmaya devam ettim. Bağırmaya başladı: ‘Senden bunu beklemezdim. Hep bize karşı
böyle davrandın. Beni yemek masasından kovdun, kapı dışına koydun.’ O
çocukken yemek yemediği zamanlar onu korkutmak için yaptıklarımı söylüyordu. Çok
gençtim o zamanlar. Okul kapanınca annesi bizim eve gelirdi, çocuklarını alıp.
Bütün yaz kalırlardı. Aklımdan onun için yaptıklarım geçti. Annesi babasından
ayrılmak istemiş ailenin tek erkeği olarak beni çağırmış evliliğini bitirmemi istemişti. 20 yaşlarımdaydım. Anne ve babasının anlaşmasını sağladım.
Yangına körükle gitseydim annesi babasından ayrılmış olacaktı. İkmale kaldığı sene ona ders çalıştırmıştım,
sınıfını geçmişti. Uygun bulmadığımız bir gençle arkadaşlık ederken bir sahil
kasabasında günler boyu konuştuk onunla. Bizi dinlemedi. Ailesinin zengin diye
o gençle evlenmesine izin vermesine karşı çıktık. Kararında inat edince uyardım.
Evlenirken maddi destek verdim, gizliden. Ne öğütlediysem tersini yaptı. O
evlilikten boşandı, iki küçük çocukla annesinin evine sığındı. Sıkıntılı
günlerinde benimle dertleşirdi, annesinden yakınırdı. Bir süre sonra bir
başkasını buldu. İkinci nikâhını tesadüfen öğrendim. Zorla kendimi davet
ettirdim, yanında oldum. Bir oğlu daha oldu. Hastaneye gidip geldim. Oğlunu
hastanede sünnet ettirirken yeni kocası yanında yoktu, oğlunun kirvesi oldum. İkinci
kocası ile de anlaşamadı ayrıldı. Çocuklar annelerini sömürüyordu. O da onların
bir dediğini iki etmemek için delice koşturuyordu. Yanıma getirdiği oğlu kısa
yoldan şöhret olmak istiyordu. Futbolcu olacağım diye tutturmuştu. Annesini
suçladı bir gece, ona uygun futbol kulübü bulmuyormuş. Arada annesinin ilişkilerini ima etti. Canım
sıkıldı. Oğlanı azarladım. Onun futbolcu olamayacağını söyledim. Oğlan ayağa kalktı üstüme yürüdü. Benimle dövüşmek
istiyordu. ‘Gel hadi gel’ dedi bana. Ben olsam oğlana iki tokat aşk ederdim, o edemedi.
Söylesem ‘başıma kakıyorsun. Bizi para ile almaya çalıştın değil mi?’
diyeceğinden çekindim. Daha önce aynı şeyleri söylemişti, biliyordum. Sadece ‘ayıp ediyorsun’ dedim.. ‘Sen ayıp ettin’ diye bağırdı. ‘Hadi git artık’ ‘Sen bana git diyemezsin. Ben canım isterse giderim. Kapa kapını gir
içeri’ Kapıyı açık bıraktım, içeri çekildim. O sıra ‘Beni konuşmaya mecbur bırakma’ dedi. ‘Bildiklerimi anlatmaya zorlama beni. Kimsenin özel hayatına karışmam
ama, zorlama.. ’ Cebindeki son mermisi bu idi. Canımı yakacağını hatta beni
yere yapıştıracağını düşünmüş olmalıydı. ‘Bilmediğim
bir şeyi söyleyeceğini sanmıyorum’ dedim, çok kararlı. Şaşırdı. Ama ne
söylediğimi anladı. Sustu. Çocuğunu aldı merdivenlerden inmeye başladı. ‘Allah sana huzur versin’ dedim
arkasından.. Bağırdı ‘Asıl sana versin’
Görünüşte iyi gidiyormuş gibi durur ilişkiler, güle bakmayın,
derinlerde dikenler canlıdır. Kimi zaman nedenini bilmediğiniz şeylerden filizlenir
düşmanlıklar. Derinlerde uyur gibidir. Karşınızdakine bir şey yapmasanız bile sadece ‘siz
olmanız’ bile canını sıkar insanların. Karşınızdakini değiştirmek kolay değil
hatta bazen imkânsızdır. O zaman size yönelik etkilere karşı kendinizi
koruyacak tedbirleri almanız gerekir. Onlar sizi kışkırtır, sizi kendilerine
saldırtarak, vicdanlarını rahatlatmak ve o durumun yükünü omuzlarınıza atıp sıyrılmak
isterler. Canınızı acıtmalarına izin vermemelisiniz. Hayatınızın kontrolünü başkalarına
bırakmayın. Kendi gerçeklerinizle yüzleşin. Zira çevrenizde olanlar o
gerçekleri sadece kendilerinin bildiklerini sanır ve sizi bir gün o noktadan
vurmak için beklerler. Ben o insanlara acıyorum. Böyle bir yükü yürekte
saklamak zordur çünkü. Ama bir gün mutlaka ima ederler, açıktan söyleyemeseler
bile. O gün onlar kaybetmiştir, öfkelerine yenilmişlerdir. Ama siz o gün kendinize inanmış ona inanmamış olmanın keyfini
yaşarsınız. Ama gene de ince bir sızı kalır
geride..
Melih Anık
Çok güzel,çok anlamlı... ve bana çok faydalı oldu bu yazınız. Teşekkür ederim...
YanıtlaSil