9 Ocak 2015 Cuma

Iraz Yöntem'e : Tiyatrocu Ağlamaz!

Iraz Yöntem’i bilirim ama tanışmadık. Seyrettiğim bir oyunda oyunculuğunu çok beğenmiştim.  Bu sene Tiyatro Hâl’i omuzladı. O salona heyecan kattı. Müstehak(Bence Müstahak olmalı) adlı  gazeteyi canlandırdı. Sosyal medyada aktif. Çabalarını görerek kendisini tanımadan sempati duyuyorum. Müstehak Gazetesi’nde  "Bir Hakaret Unsuru Olarak 'Tiyatro!’" başlıklı bir yazı yazmış. Gündelik konuşmalarda  hakaret unsuru  olarak ‘Bana tiyatro yapma!’ denmesine içerlediğini belirtmiş, ‘son zamanların en moda küfürlerinden biri hâline geldi bile diyebiliriz’ diyerek benzeri ifadelerin  ‘siyasetçilerin kendi aralarında bir hakaret unsuru olarak kullanmasından’ yakınmış.




Kendisine katılıyorum. Ben de ‘tiyatro’nun bu şekilde kullanılmasından son derece rahatsızım. Iraz Yöntem’i tiyatroya hakarete karşı sesini yükseltmiş olmasından dolayı tebrik ediyorum. ‘Hakaret’ ile ilgili hassasiyetini her zaman canlı tutmasını diliyorum. Örneğin bir Genel Sanat Yönetmeni’nin, bir dergi sahibinin hakaretlerine de aynı şekilde karşı  çıkması, bu konudaki  içtenliğini gösterecektir. Aslına bakarsanız seyirciyi aptal yerine koyan oyunlar da bir hakarettir ama oraya gelmemize daha çok var.

Benim bu yazıyı yazmamın asıl nedeni Iraz Yöntem’in yakınmaları. Iraz Yöntem şöyle diyor:
‘Oysa biz gerçekten “tiyatro” yapabilmek için varımızı yoğumuzu ortaya koymaya çalışıyoruz! Sanatın bu kadar aşağılandığı ve yok edilmek istendiği bir ülkede insanların algısını olması gereken noktaya çekebilmek için inanılmaz bir şekilde uğraşmak zorunda bırakılıyoruz. Sanatın hayattaki en büyük paylaşım alanlarından biri olduğunu hatırlatabilmek için, hiç üzerimize vazife değilken ve hattâ olanaksızlıklarımızla boğuşurken, bir de medyada yer bulamadığımız için kendi medya araçlarımızı yaratmaya çalışıyoruz! Tüm bunlarla hem iyi oyunlar çıkarabilmek, hem daha çok seyirciye ulaşabilmek, hem de maddi koşullarımızı ayakta kalabileceğimiz bir düzeyde tutabilme çabası adetâ bizi yel değirmenleriyle savaşır bir pozisyona getiriyor…’

İşte bu noktada kendisine katılmıyorum. Tiyatrocu ağlamaz. Zira tiyatronun ‘fıtratında’ var tüm bu fedakârlıklar. Dünyada da bu böyle. Tiyatrocu ‘hem ağlayacak hem gidecek’, gelinlik kız misâli.  Zira o ağlamaya başlarsa onu ‘ağlanacak duruma’ düşürecekler çok olur. Bir de 'kurtarıcılar' çıkar, koltuk değneği gibi taşıtırlar kendilerini.  ‘Genç tiyatro’,  babaların, annelerin, ağabey ve ablaların dilini kullanmamalı. Gençler, daha güçlü, daha inatçı, daha savaşçı, daha az hesapçı olmak zorundalar.  Hesap kitap nereye kadar?  Daha önce Iraz Yöntem’e twitter’da yazmıştım: ’Bilgi, araştırma, algı, kavrayış, kapsama, inanç, iman, empati, sempati içeren terbiyesizlik yapın.

 Aksi halde bundan 20-30 yıl sonra Tiyatro Hâl kalır mı?


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder