Iraz Yöntem’i bilirim ama tanışmadık. Seyrettiğim bir oyunda
oyunculuğunu çok beğenmiştim. Bu sene
Tiyatro Hâl’i omuzladı. O salona heyecan kattı. Müstehak(Bence Müstahak olmalı)
adlı gazeteyi canlandırdı. Sosyal
medyada aktif. Çabalarını görerek kendisini tanımadan sempati duyuyorum. Müstehak
Gazetesi’nde "Bir Hakaret Unsuru Olarak 'Tiyatro!’" başlıklı bir yazı yazmış. Gündelik konuşmalarda hakaret unsuru
olarak ‘Bana tiyatro yapma!’ denmesine içerlediğini belirtmiş, ‘son
zamanların en moda küfürlerinden biri hâline geldi bile diyebiliriz’ diyerek
benzeri ifadelerin ‘siyasetçilerin kendi
aralarında bir hakaret unsuru olarak kullanmasından’ yakınmış.
Kendisine katılıyorum. Ben de ‘tiyatro’nun bu şekilde
kullanılmasından son derece rahatsızım. Iraz Yöntem’i tiyatroya hakarete karşı
sesini yükseltmiş olmasından dolayı tebrik ediyorum. ‘Hakaret’ ile ilgili
hassasiyetini her zaman canlı tutmasını diliyorum. Örneğin bir Genel Sanat
Yönetmeni’nin, bir dergi sahibinin hakaretlerine de aynı şekilde karşı çıkması, bu konudaki içtenliğini gösterecektir. Aslına bakarsanız
seyirciyi aptal yerine koyan oyunlar da bir hakarettir ama oraya gelmemize daha
çok var.
Benim bu yazıyı yazmamın asıl nedeni Iraz Yöntem’in
yakınmaları. Iraz Yöntem şöyle diyor:
‘Oysa biz gerçekten
“tiyatro” yapabilmek için varımızı yoğumuzu ortaya koymaya çalışıyoruz! Sanatın
bu kadar aşağılandığı ve yok edilmek istendiği bir ülkede insanların algısını
olması gereken noktaya çekebilmek için inanılmaz bir şekilde uğraşmak zorunda
bırakılıyoruz. Sanatın hayattaki en büyük paylaşım alanlarından biri olduğunu
hatırlatabilmek için, hiç üzerimize vazife değilken ve hattâ olanaksızlıklarımızla
boğuşurken, bir de medyada yer bulamadığımız için kendi medya araçlarımızı
yaratmaya çalışıyoruz! Tüm bunlarla hem iyi oyunlar çıkarabilmek, hem daha çok
seyirciye ulaşabilmek, hem de maddi koşullarımızı ayakta kalabileceğimiz bir
düzeyde tutabilme çabası adetâ bizi yel değirmenleriyle savaşır bir pozisyona
getiriyor…’
İşte bu noktada kendisine katılmıyorum. Tiyatrocu ağlamaz. Zira
tiyatronun ‘fıtratında’ var tüm bu fedakârlıklar. Dünyada da bu böyle.
Tiyatrocu ‘hem ağlayacak hem gidecek’, gelinlik kız misâli. Zira o ağlamaya başlarsa onu ‘ağlanacak duruma’
düşürecekler çok olur. Bir de 'kurtarıcılar' çıkar, koltuk değneği gibi taşıtırlar kendilerini. ‘Genç tiyatro’, babaların, annelerin, ağabey ve ablaların
dilini kullanmamalı. Gençler, daha güçlü, daha inatçı, daha savaşçı, daha az hesapçı olmak zorundalar. Hesap kitap nereye kadar? Daha önce Iraz Yöntem’e twitter’da yazmıştım: ’Bilgi, araştırma, algı, kavrayış, kapsama, inanç, iman, empati, sempati içeren
terbiyesizlik yapın.’
Aksi halde bundan
20-30 yıl sonra Tiyatro Hâl kalır mı?
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder