3 Ocak 2015 Cumartesi

Kişiselleştirme ve Yapıcı Eleştiri

Sanki herkes ‘nesnel ve yapıcı’ eleştiri yapıyormuş gibi bir başkasını böyle uyarır( suçlar): ‘Konuyu kişiselleştirme. Yapacaksan yapıcı eleştiri yap’. Ben azıcık eleştiri ile ilgilendiğimden bu iki husus hakkında çok düşünürüm, ne demek istiyor bu insanlar diye. ‘Talkın ve salkım’ meselesine hiç girmeden aklımdan geçenleri paylaşmak istedim.

'Kişileselleştirme' ile ne demek isteniyor? İlk akla gelen ‘kişiye değil, yaptığı işe bak’tır. Çarpıcı olsun diye sorayım, ateist olduğunu bildiğiniz imamın arkasında namaza durur musunuz? (Ben durmam.) İmam işini ne kadar iyi yaparsa yapsın imamın kim olduğu da önemlidir, değil mi? İyi namaz kıldırabilir yâni yeterliliği vardır ama imanı yoktur. O zaman şu  mutlaka söylenir: ‘Namazın iyi de niyetin inandırıcı değil’  Ne oldu? Konu ‘kişiselleşti’! Diyelim ki imamın hem niyeti iyi hem de namazı  iyi kıldırıyor ama camiye atandığından itibaren hep şunu söylüyor: ‘Gerçek anlamda namaz kılma benimle başladı, benden önce namaz kılıyormuşsunuz ama şimdi benimle gerçek namazın nasıl kılındığını göreceksiniz. Ben gelmeseydim bu cami kapanırdı. Namazı benim istediğim gibi kılmayanların kulağını çekeceğim.’ Ne oldu? İmam makamını ‘kişiselleştirdi’ Siz ne dersiniz? Ben ‘İmam imam kendine gel’ derim. Ne oldu? Ben konuyu ‘kişiselleştirmiş’ mi oldum? İmam gerçek namazı kendisiyle başlattı, kendinden öncesini yok saydı, makamını kendine endeksledi yâni ‘kişiselleştirdi’. O zaman makamı değil kişiyi eleştirmek de farz olur. Buna da ‘kişiselleştirmek’ denmez.

Yapıcı eleştiri’ye gelince. ‘Eleştirdiğin kişi  ya da kurumun yanlışlarını göster ama onların moralini bozma, kişiliği hakkında konuşma. Doğru yolu anlat.’ Öyleyse  bu şekilde ‘yapıcı’ olursanız insanların sizi dinleyeceğine ve kendilerini düzelteceğine inanıyorsunuz demektir. Mevlâna’nın bir sözü var: ‘Ne kadar bilirsen bil anlatabildiklerin karşısındakinin anlayabildiği kadardır’ Yâni ‘anlatma’ meselesi tek taraflı bir şey değil. Karşındakinin de anlayacak kapasitede olması gerekir. Diyelim eleştiren, eleştirdiğinden  daha bilgili, o takdirde eleştiren, eleştirdiğinin düzeyine inmeye mecbur kalır. Kısaca onun anladığı dilden konuşmak zorundadır. Eleştiren, eleştirdiğinin gerisinde ise zaten ondan ‘yapıcı’ eleştiri beklenmez.  Demek ki ‘yapıcı eleştiri yap’ diye uyarılan eleştirmenin, eleştirdiğinin üstünde olduğu zımmen kabul görmüştür. Eleştiren, eleştiri düzeyini nasıl tespit edecektir? O zaman yukarıdaki imam cemaat örneğini yeniden okumanızı rica ederim.

Şunu da hatırlatmak isterim. Herkesin sustuğu zamanda bir kişi konuşuyorsa o kişi göze batar. O kişinin kişisel olarak belirginleşmemesinin koşulu, meselenin ilgili olduğu alandaki diğer kişilerin görüşlerini bildirmesidir. Bu durumda taraflardan birine ‘yanlış yapıyorsun’ demek yeterlidir. Maalesef bazı toplumlarda kişiler bunu becerememektedir  yâni bireyler ‘kişileşememektedir’.  Görmezden gelme, denge çabaları , günü geçirme taktikleri, her tarafa çekilebilecek lâf etmeler ‘karakter erozyonunun’ çok olduğu ülkelerde görülür.  O zaman  hesapların kişiselleştirilmesi ortaya çıkar.   

Bilmem anlatabildim mi?

Melih Anık

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder