31 Aralık 2014 Çarşamba

‘Abi Management’

Ben bir zamanlar ‘Abi management’ ile idare edilen BÜYÜK bir şirkette çalıştım. Herkes bir üstüne ‘Abi’ diye hitap ederdi.  En büyük ‘Abi', patrondu. Meselâ patronun  hocası olmuş bir profesör bile patrondan bahsederken  ‘…   Abi’ derdi.   

Bu ‘Abi’ meselesi şirketin içine o kadar yerleşmişti ki iş birliği yaptığımız bir Japon şirketi, ‘Abi management’ ile idare edilen bu şirkete gönderdiği mektubun zarfı  üstüne ‘Mr. Melih Abi Anık’(gerçek ismi vermedim)  yazmıştı. 

‘Abi’lik  şirket içinde dayanışmanın çimentosu idi.’ Erkekçe’ bir ‘akrabalık bağı’ yaratılmıştı. Çalışan kadınlara ‘Abla’ diye hitap edilmiyordu  ama  kadınlar da erkeklere ‘abi’ diyordu. Zaman içinde ufak denemeler yapılmaya başlandı. Kendi pozisyonundan emin olmaya başlayanlar samimiyeti daha da ilerletti ve patrona  bile ‘Ya  …. Abi’ ya da ‘ …  Abi  yahu’ demeye başladı. Bu, pozisyon göstergesi oldu.Onlar ‘Abi’nin masasına oturmaya, en iyi şantiyelere atanmaya başlandı.  Diyemeyenler diyenleri kıskanmaya başladı. Patron  ‘Ulan…’ diye seslendi  mi sevinenler olurdu. ‘Patron bana ulan dedi’ diye(sanki).

Şirket içindeki bu 'aile tablosu' başlangıçta uluslar arası alanda bir güç gibi algılandı. Uluslar arası güçle ancak bu şekilde mücadele edilebilirdi. Bu bize özgü bir kuvvetti, Batı beceremezdi. (Sonradan düşündüğümde bunun sermaye ile ilgili olduğunu anladım.) ‘Abi’nin sözü ile inşaat orduları  harekete geçiyor ‘Abi’nin sözü ikiletilmeden dünyanın en ücra köşelerine gidiyordu. Şirket bir kişilikti. Sadece 'Abi' düşünüyor biz kardeşler yapıyorduk. Binlerce çocuğu olan bir aileydi şirket.  Gidenler ‘abi’ye teslim ettikleri ailelerinin güvenliğinden kuşku duymuyordu.

O sıralarda İran ile savaşın içinde olan Irak’a gitmem istendi. Yanımda iki Amerikalı mühendis ile İran sınırına yakın, bombalanan bir yere gidecek, yer görecektik. Amerikalı iki yaşlı mühendisin her türlü sigortası vardı. Ben o günlerde ‘Abi’den bana hayat sigortası  yaptırmasını  istedim, geride kalan ailem için tabii ki. “‘Abi’, sırtımı sıvazladı ve ‘Ailenin arkasında ben varım, ben şirketteki tüm çalışanlarımın  ‘Abi’siyim” dedi.  Ben bu sıvazlamayla  gidip geldim defalarca, ‘Abi’me güvenerek. O günlerde 'Abi'min benden alındığını düşündüm. Zira istediğim şey ona güvenmediğim gibi algılanıyor olabilirdi. Beni öyle düşündürttü. İnşaat devam ederken iş kazaları oldu,  işçiler hayatlarını kaybetti. ‘Abi sigortası’ onların aileleri için nasıl çalıştı bilmiyorum. Ama ‘Abi’ iyi bir insandı, gereğini yapmıştır diye düşünüyorum.

O yıllarda(’80 ler) pek çok yabancı şirketle ortak yapılan çalışmalarda bulundum. Hiçbiri ‘Abi management’ ile yönetilmiyordu. O şirketlerde kurallar yazılmıştı. ‘Abi’ istedi diye izin kullanmayan çalışan yoktu meselâ. Ben ise iş yetişecek diye izin kullanmazdım.

Sanıyorum ‘Abi management’ bizde hâlâ geçerli. Şimdiki  ‘Abi’ler ‘mesajla ayar verme’, ‘törpüleme’, ’kulak çekme’ye kadar vardırdılar bu işi. Kardeşlerine ‘otosansür’ öğretenler de varmış. Benim zamanımda ‘Abi’ ne derse oydu ama benim ‘Abi’m şirketin sahibiydi. Paramı  o veriyordu yâni. O ölse, oğluna  ‘Abi’ diyecektik hep birlikte nasılsa.  Şirketin ‘kurumsallaşması’ da beni ilgilendirmiyordu.  Şirketin önü parktı. Herkes benim gibi düşündüğü için biz o parkta maraton falan da yapmadık.


Melih Anık    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder